Devlet olma halinizi birçok etnik unsurun ve inancın buluşmasından elde etmişseniz, kendinizi tekil ırk veya din üzerinde şekillendiremezsiniz. Bu ve benzeri nitelendirmelerle anayasanızı oluşturamaz, organlarınızı şekillendiremez ve toplumu oluşturan –bireyi- tanımlayamazsınız.
Yaşadığımız coğrafyanın tarihsel süreci ve içerisinde barındırdığı etnik unsurlara ve inançlara baktığımızda tekil vasfa sahip bir devlet halinin oluşumunu mantıklı kılabilecek hiçbir gerekçeye ulaşılamaz… O halde Diyanet işleri başkanlığının varlığından, ülkenin sahip olduğu savunma birliğine Türk silahlı kuvvetleri denmesine ve eğitim sisteminin içeriğine Milli unsurların serpiştirilmesi gibi, en can alıcı noktalarda devletin yanlı tutumunu izah edebilmek mümkün değildir.
Devletin kendisini şekillendirdiği bu tür nitelemeler dışında kalanların, kendilerini yaşamsal bir kıskaç içerisinde bulmaları ve bu daralmayı önlemeye çalışmaları ise son derece insani ve haklı bir yaklaşım olarak ele alınmalıdır. Öyle ki; kendisini var etmeye çalıştığı ırka ve inanca yönelik hayalci yaklaşımları sonucunda, gelecekte ortaya çıkacak yeni bir kimlik yıkımının önünü açmış olduğu da fark edilmelidir.
Yapılması gereken ise; düşünsel olarak birey merkezli, yapısal olarak çoğunlukçu ve katılımcı toplum algısını yönlendiren değil, bu algıyla yeşerecek ortak anayasal değerlerin korunmasını sağlayan bir devletin şekillendirilmesidir.
yakup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder