Geç kalınmış bir mektubu kaleme aldığım düşüncesinde
değilim. Çünkü çıktığın barış yolculuğu hala devam ediyor. Bu yüzdendir; biliyorum
ki sende bu geçen zamanı umursamayacak ve bana hak vereceksin. Eğer böyle bir
düşünceyi üzerinde taşıyor olsaydın, bu yolculuğa çıkma gereksinimini kendinden
bulmayacaktın. İkimizde biliyoruz ki; insanın, derinliklerinden devşirdiği ve
üzerinde taşımaya devam ettiği bu savaşım algısını bırakmadığı ve bırakmayacağı
gerçeği hep ortada kalacak. Ama yinede, bu gerçeklik, seni bir gelinlikle
benzeşmeye, bir kirlenmişlik ilkesini ateş çemberinin merkezine götürme
gayretini “hiçe saymana” sebep olmadı.
…ve daha
birkaç adımlıkken bu yolculuk, daha yolun başındayken duraksadın! Duraksayan
ise bedenindi. Ruhun hala bu yolculuğun devinimlerinde oysa… Bir “varabilme”
umuduyla çırpınıp duruyor.
…ve
seninle aynı sesteki tüm ruhları peşinden sürüklüyor.
Ben kim
miyim? Bedeninin duraksadığı ülkeden biri! Bunu bir utangaçlık içerisinde söylemiyorum.
Birçok kişinin yaptığı “nerden çıktı bu şimdi, –bilmiyor muydu başına
gelecekleri-“ yada “şimdi ne diyeceğiz dışarıdaki insanlara” gibi serzenişleri
taşımıyorum içimde. Bu, yolculuğunun kutsallığını hiçe saymaktır, uyuyan
yanlarımızın uyanmaması için bir saptırıcılığa kendimizi atmaktır, bir çarşaf
örtmektir, tüm kirlenmişliklerimizin üzerine.
Oysa
sen, yolculuğuna bunun için çıkmamış mıydın? Tüm uyuyan yanlarımızı, tüm
kirlenmişliklerimizi gelinliğine lekeleyecektin. Kutsal şehre vardığında, temizlensin
diye, duvağını Mescidi Aksanın kubbesine sürecek, gelinliğini ağlama duvarının
dibine bırakacaktın ve tüm çıplaklığınla İsa’nın yürüdüğü yolları güle oynaya
dolaşacaktın…
Olmadı!
Şimdi
zamanın çarkını geri çevirebilsem ve gelebilsem yanına, desem ki; Çıkma bu
yolculuğa başına şunlar, şunlar gelecek! Elini kaldırıp, parmaklarının ucuyla
dudaklarımı kapatır ve sustururdun beni… “İşte bu yüzden çıkıyorum” derdin…
O halde, susuyorum…
Senden
sonra ne olduğunu merak ediyor musun peki?
Değişen
hiçbir şey yok. Varmak istediğin şehirde insanlar ölmeye devam ediyor. Geçtiğin
yolların insanları hala tecavüz edip katlediliyor. Kimi yerlerinde ise
çocuklar, avuç içlerindeki taş izlerine bakılıp hapislere atılıyor. Gazze kan
ağlıyor Pippa!
…ve
nice yerlerde hep aynı hüzün! Sence kaç gelinlik gerekli, üzerimizdeki bu
karanlığı kaldırmak için?
Biliyor musun, miladın, yani sekiz martın
yaklaşıyor!
Nice sekiz martlara Pippa…
…ve gittiğin yerde hoşça kal (!)
yakup
(2009)
yakup
(2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder