Sorunlarımızın ne olduğuyla
birlikte, o soruna asıl çözüm bulduğumuz da önemlidir..
“Çünküsü” herkesin kendisinde saklı olan ve
çoğu zaman anlatamadığımız yöntemlerin bütünüyüz.
Bu, kimi zaman, biranda sertleşen
üslup ile o an görmezden gelinerek yüz çevrilen sakinlik arasında bir nokta
halindedir.
İşte, tamda o noktanın neresinde
durduğunuz sizi ve çevrenizi, nasıl bir sonuç elde edeceğinizi, bunun ne kadar
bir zaman diliminde gerçekleşebileceğini ve her şeyden öte, kişisel ve
toplumsal hafızada nasıl bir yer edineceğini belirler…
Aslında, hepimiz kişisel ve
toplumsal olarak eylemsel bir bütünlüğü kendi içimizde yaşatırız.
Bu eylemsel etkinlikte, hangi
tarafta (illa bir taraf yaratmak ve taraf olmak sorunsalını öteleyerek) olduğunuz
önemsiz, hep daha çok sesi çıkanın tanınırlığı vardır.
…ve arifesinde, daha çok sesi
yükseltmenin bir fiziki müdahaleye dönmesi, söylem direnişinizin seçeneklerinin
çokluğuna veya azlığına bağlı olarak değişir.
Bu henüz derdini anlat(ama)dan
yumruğunu sıkanlar (bunların önemli kısmı ekonomik, siyasi, nüfus çokluğu vb.
güçlere sahip olanlardır) ile defalarca konuşan, yazan, çizen, anlatan, yeri
geldiğinde susan ama hiçbir zaman çaresizliğin pençesine kendisini kaptırmamışların
girift ve çoğu zaman karşılıklı bir savaşın nedenleridir.
Peki insan olmak, bunun neresinde
durmamızı sağlamalı???
Yani direniş yalınlığına nasıl
bir “e” hali bulunmalı ki, yenilenmek, ilerlemek, dönüşmek mümkün olmalı…
İşte ben bu sorunun cevabını
bilmiyorum…
yakup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder