- I -
Yatağımı ıslattığın an tanımıştım seni
Yastığım sert ve üzerim açıktı
Gülen gözlerin ıslaklığımı okşuyor
…ve hasret uzaktan el sallıyordu
Tavandaki noktalar dokunacağım kadar yakındı
Pencereme vuran ay, bir o kadar uzak…
Tan yelleri esiyordu dışarıda
…ve radyoda yayını kesik bir frekansın cızırtısı
Küçük bir ana sıkışmış değil,
Uzun düşlerime sere serpe uzanmıştın
Teninde anlamsızlığıma düşen bir çiçek kokusu
Hislerden uzak, yüreğime yakın…
Odamda dönüp duran gölgeler vardı
Sana benzeyen
Yada sana benzetmekle dolu gözlerim
Ayaklarımın ucuna kadar gelip, göğe yükselen…
Yatağımı ıslattığın an tanımıştım seni
Yastığım sert ve üzerim açıktı
Yanağımdan süzülen bir saç teli gibiydin
Parmaklarımın titreyişi senide ürpertiyor
Yüzüme bakıp “neden?” diye soruyordun.
Cevapsız onca sorudan biriydi buda
Soruların anlamsızlığında kıvranan düşlerim gibi
…ve çekip gitmenden korkan bir çocuk misali
Utangaç, mahzun ve titrek…
Düş kapımı açtın sonra,
Ay ışığı daha parlak ve boş bir odaydı anlattığın
Durdun,“küçük bir iskemle” dedin
…ve üzerinde saçsız bir kadın!
Sessizleşti o an her şey…
Yatağımı ıslattığın an tanımıştım seni
Yastığım sert ve üzerim açıktı
Öyle değil miydi yoksa?
Sana söylüyorum…
Hey Aşk!
Sen ki,
Bir insan yüreğine sığdıramayacağım kadar yüceydin içimde…
- II -
Perdeleri örtülmemiş pencereden
Yüzüme vuruyordu güneş,
Sessiz ve kırılgan
Hafif sis bulutları vardı odamda
…ve yürüyen ölüler dolanıyordu.
Masamın üzerinde kırmızı renkli bir kitap
Yanında kalem, üzerinde gözlüğüm
Tavandaki noktalar güneşin ışığına yenilmiş
Radyonun cızırtısı yerini
Kendini mutlu zanneden birinin
Günaydın diyen sesine bırakmıştı…
Yatağımın ıslaklığı kurumuş,
Yastığım hala sert ve üzerim açıktı.
Güneş her sabah olduğu gibi
Yine kendini bekleyenlerinin üzerine doğuyor,
Aklım ise anlattıklarının peşinden koşuyordu…
Perdeleri örtülmemiş pencereden
Yüzüme vuruyordu güneş,
Sessiz ve kırılgan
Gözlerim kapalı, düşümdeki kapının eşiğindeydim
Henüz batmamış ayın ışığı kapı aralığından süzülüyordu
…ve içeride iskemle üzerinde oturan bir kadın.
Sadece anlattıkların vardı aklımda,
Kapıyı açıp içeri bakmamıştım
...ve yokluğunu dilediğim bir resimdi yaşadıklarım
Belki daha fazlasını anlatamam ama;
İçimdeki korkuya sebep
Karşıma yeni bir kapının çıkma ihtimali olmasa…
Öyle değil miydi yoksa?
Sana söylüyorum…
Hey Aşk!
Sen ki,
Sığdırdığım bir insan yüreğinden düşecek kadar basit miydin?
- III -
Gözlerim açık
…ve odada dolanır buldum kendimi
Yürüyen ölüler gibi…
Ayaklarım yerdeki dağınıklığa takılıyor
Bunun sebebini kendime soramıyordum.
Sis bulutları içime doluyor,
…ve doğumunu tamamlayan güneş
Gölge olmayan yerlere sıcaklığını bırakıyordu.
Önce radyoyu kapattım sonra perdeleri
…ve ellerim nasıl geldiğini anımsamadığı
Masamın başında durmuş dostlarımı okşuyordu,
Birinin yanında kalem, üstünde gözlüğüm…
Kırmızı renkliydi elbisesi
Biraz aşk ve biraz kan kokan…
Üstünden çekip aldım gözlüğümü
Yeterince yük etmiştim kendimi…
Bir elim ucundan birkaç sayfa tutup çekmiş
…ve yardımıma koşmuştu sanki!
Sayfanın hemen üstünden
Evvel zaman şairini gösterdi bana;
“Ne zamanın içindeyim
Nede büsbütün dışında
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında”
…ve o an anladım ki
Dilimdeki aşk
Sadece dünyada cefa…
Sana söylüyorum…
Hey Aşk!
Sen ki içimde hala yücesin…
yakup
(2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder