Kesik kuyruk,
çalıştığım şirketin bahçesinde devinip duran kızıl renkli bir kediye verdiğim
isim. İki-üç arkadaşıyla birlikte buzdolabımızda bulunan ve kendileri için
alınmış sosislerden nimetleşmek için kapı önünde pinekleyip dururlar. Uzun
zamandır bu ikrama mazhar olduklarından, heybetli bir halde mahalle aralarında
dolaştıklarını da söylemeliyim ayrıca.
Aralarında en çok kesik kuyruğa dikkat kesilirim. Onun, o mazbut ve sessiz
hali; ayrıca, kendini bilmezlerin kuyruğunu yarılamış olmalarından dolayı da
olsa gerek, diğerlerinden ayrı bir yere koyarım…
Varlıkların acınacak
yanlarını hep gözümden kaçırma çabasında olmuşumdur. Bunu ne kadar
başarabildiğimi bilmiyorum ama yaratılışlarının ve çevreye verebildikleri
güzelliklerin birincil sırada durması gerekliliğine inanırım. Ancak buradaki
etken, sanırım çocukluğumda çokça yaptığım yaramazlıklardan biri olan, küçük
hayvanlara verdiğim zararların şuan ki vicdan azabı da olabilir. Bu elbet tutup
bir kedinin kuyruğunu kesme ölçeğinde değil. Ama karınca yuvalarına şırıngayla
su serpmek yada kendince ok ve yay yapıp kertenkele avlamaya çıkmanın affedilir
yanı olmasa gerek…
Kesik kuyruk
vesilesiyle; bu pür dikkat kesilmenin sonrasında türünü araştırma gereği
duyduğumda ise; karşıma o mazbut varlığın aslında çokta mazbut bir tarihinin
olmadığı bilgileri çıktı.
Özellikle Eski Mısır
tarihinin değişimlerine dahi neden olan bu kedinin, acınılması gereken bir
türmü, yoksa hayranlık duyulması gereken bir varlık mı olduğu karmaşasına
girebilir insan.
Derin bir düşünce
içerisine girildiğinde ise aslında bu karmaşıklığın bir kediden dolayı değilde
insanın kendisinden dolayı gerçekleştiğini görmek mümkün.
Nedir ki?
Eski Mısır’ın kıtlık
dönmeleri, halkın en çok korktuğu felaketlerden biridir. Bunun üstüne birde
tarlalara dadanan tarla fareleriyle baş etmek zorunluluğu onlar için artı bir
dert oluşturmaktaymış. O sıralarda ortaya çıkan kedi türü, insanların bu
sıkıntılarını ortadan kaldırmış. Buna şahit olan insanlar “besin zincirinden
pekte haberdar olmadıklarından” bir anda ortaya çıkan bu hayvanı
kutsallaştırıp ve çok tanrılı dönemlere rast gelmesinin şansıyla da bir anda
kendisini tanrılaştırmış.
İşte bu kesik
kuyruk, milattan evvel bir bereket tanrısı durumunda dır.
Ama gelin görün ki bu
kutsal varlık, gün gelir bu insanların köleliklerine neden olur…
Eski Mısır'ın bu
tutumunun, düşmanları tarafından kullanılmasına şaşmamak gerekir. Örneğin İ.Ö.
500 yılında, Pers kralı Cambyses, Mısır'ın Pelusium kentini kuşattığında, ilk
saldırıları, Mısır'ın güçlü direnişi karşısında bozguna uğramıştı. Bunun
üzerine Kral Cambyses, uyguladığı taktiği değiştirerek, adamlarına Pelusium'un
dışındaki tüm alanı 8 gün süreyle tarayarak buldukları bütün kedileri, onlara
hiç zarar vermeden toplamalarını emretti. İkinci saldırıda Cambyses'in Mısır
hatlarına doğru ilerleyen her askeri, elinde canlı bir kedi tutuyordu.
Mısırlılar bu yeni durumu görünce kedilere zarar vermektense, çarpışmayı
keserek kenti teslim etmeyi tercih ettiler.
Aslında, Mısır'ın
sonunda Romalılarca fethedilmesinden de, bir kedi sorumludur. Sezar'ın
ordusundan bir asker, kazayla bir kedi öldürmüştü. Bunun üzerine bir grup
Mısırlı hemen askere saldırarak onu linç etmişler ve cesedini sokaklarda
sürümüşlerdi. Sezar bu davranışın sonucunun çok ağır olacağı konusunda onları
uyardıysa da, bu uyarı yalnızca ortalığın daha da gerginleşmesine yol açmıştı.
Bütün Mısır Roma'ya karşı ayaklanmış, direniş aralıklarla; Antonius ve
Kleopatra'nın ölümlerine ve sonunda Mısır'ın Roma eyaleti olmasına kadar
sürmüştür. (bkz: http://hinlikperisi.tripod.com/keditarih.htm)
***
İnsanlık, tarihin her
döneminde bu tür yaklaşımlardan bulunmuş ve bulunmaya da devam edecektir. Çünkü
kutsal unsura olan muhtaciyetini gidermek durumundadır. Bunu sorgusuz
inançların sonuçlarıyla da anlatmak mümkündür, bilimsel yöntemlerin
açıklamalarıyla da… Burada bunların açılımlarını yapmak mümkün değildir. Zaten
bunun için yeterliliğim de bulunmamaktadır…
Ancak günümüz
şartlarında toplum mühendisliğine bürünen, Pers kralı Cambyses kılıklı
kişiler de tutumlarını değiştirmeden devam etmektedirler.
İçinde bulunduğumuz
–siyasi- şartlar bu türden tiyatral örnekleri önümüze koymaktadır. Pers
ordusunun askerlerinin ellerinde kedilerle Mısır’a girdikleri gibi belediye
adaylarının yada patronlarının ellerinde, iade-i itibar açılımları, çarşaf
açılımları, kuran kursu açılımları, ana dil mahrumiyetini ortadan kaldırma
açılımlarıyla sizden köle olmanızı istemektedirler…
Bu açılımlar
elbetteki toplumun huzuru, barışı, istikrarı için önemlidir. Ama kök salması
için yasal düzenlemeler getirmeden, içtihatte uygulama farklılıklarını göz ardı
ederek yapılan bu tür uygulamalar, sonucunda sizleri belli bir işgalin parçası
haline getirebilir…
Kutsallıklarımızı
korumalıyız, ama onun bizi kör bir kuyu içerisine daldırmaması için
sorgulayıcılığımızı da yitirmemeliyiz. Yapılanların önemini de göz ardı
etmeden…
Yoksa Kesik Kuyruk
gibi –tanrılaştırılmış- bir halden sosis muhtaciyetine düşeriz!
yakup
(2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder