"Doksanıncı
yaşımda, kendime bakire bir yeniyetmeyle çılgınca bir aşk gecesi armağan etmek
istedim. Aklıma Rosa Cabarcas geldi, hani şu gizli genelevinde eline bir
yenilik geçtiğinde hatırlı müşterilerine haber veren kadın. Daha önce öyle
şeylere ya da onun baştan çıkarıcı müstehcen önerilerinin hiçbirine asla
kapılmamıştım ama benim ilke sahibi biri olduğuma hiç inanmazdı o. Ahlâk da bir
zaman sorunudur, derdi, yüzünde hınzır bir gülümsemeyle, görürsün bak...
Benim Hüzünlü Orospularım kitabına bu paragrafla başlıyordu
Márquez.
Márquez için ahlak bir zaman sorunuydu!
Bizim içinde bu bir zaman sorunu olabilir mi?
Örneğin bizim için Türkler faşist bir topluluk gibi gelir.
Ama bugünlerde, hatta her ramazan ayında Doğu Türkistan’da olanları
gördüğümüzde aslında Türklerinde ana dillerinden nasıl uzaklaştırıldıklarını,
inançlarını yaşayamayacak oranda tutsak olduklarını, kültürlerini yaşayamama
ile nasıl karşılaştıklarını görebiliyoruz. Sırf bunun için sokaklarda kurşuna
dizildiklerini, inançlarının tam tersini yaşamaya zorlandıklarını öğreniyoruz.
Bu haberler Türkler’den daha faşist topluluklar olduğunu mu
size gösterir, yoksa zulmün, zalimliğin bir dini, bir kültürü, bir rengi
olduğunu mu?
Buna benzer ayrışmaları, kendi içindeki çelişkileri ortaya
dökecek o kadar çok örnek var ki önümüzde, hepsini aşağıya doğru sıralasak
sıkılacağınızdan eminim..
Rosa Cabarcas’a “ahlak bir zaman sorunudur” dedirten sanırım
bu olsa gerek…
Zamanla, hatta çok kısa zaman döngüleri içinde bu çelişik
durumların oluşmasına sebebiyet veren nedir? Uzun uzun konuşmayı ve düşünmeyi
gerektirir sanırım. Ama bu hususta herkesin pastadaki büyük haklılık dilimini
kendisine ayırdığını söylemek gerek.
Büyük haklılık dilimini kendimize ayırmakta bir o kadar
aşırılığın temsiliyetine geçiyor..
Daha dün yaşanan “onur yürüyüşünü” aşırılık olarak görenler
ile, bu yürüyüşe gösterilen tepkiyi aşırılık olarak görmenin teleffuzu gibi…
Öyle ki, aşırıya kaçmanın fahiş kelimesi ile birebir
benzerliği vardır. Erkeksi bir yaklaşımla, birden çok erkek ile birlikte olan
kadına fahişe yakıştırması buradan geliyor.. Aynı toplum birden çok kadınla
birlikte olan erkek için ise henüz bir kelime geliştiremedi. Kadınsı bir toplum
oluşma evresine girildiğin de büyük ihtimal fahişelik erkeler için kullanılan
bir argüman olmaya başlayacaktır.
Yani, yine “ahlak bir zaman sorunudur” gerçeği çıkıyor
karşımıza..
El değiştiriyoruz.
Sürekli kendisini dönüştüren, yenileyen, azaltan, çoğaltan
bir el değiştirme..
..ve kendi içinde zamansal bir uyumluluk halinde!
İşin ucu, her hali ile “hepimiz aslında masumuz” kısmına
gelip takılıyor..
Birbirimizi masumiyete davet edip, kendi yarattığımız bu
masumiyet senaryosuna inandırarak ilerliyoruz.
..ve hepimiz bir o kadar masum değil!
Bu ikililikten sıkılıp bir yerde kalmayı seçenlerin iktidar
olmanın kapısına çıktığını ve yine aynı noktaya geldiğini görmek inanın hiç zor
değil..
Kardeşlikte, yoldaşlıkta, ümmetçiliğin kollarında
buluveriyoruz bir anda kendimizi..
Eşit olmayı hep öteleyerek..
Sonsuz gerekçelerimiz var bunun için. Eşit
yaratılmamışlıktan, kaburga kemiğine dayanan bıçağın iki yüzü haline..
Ah benim masum fahişelerim ah…
Ahlak bir zaman sorunudur ve günü geldiğinde sende
dönüşürsün, tenindeki masumiyetinden hiç kurtulmaksızın!
Korkmayalım, geç olmayacak..
Sadece biraz utanacağız, birkaç saniyeliğine!
Unutacağız sonra,
..ve yine aynı terane..
Sen yine de inandığını yaşa!
Öteki türlü veya beriki halinde...
yakup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder